| | | | |

Bu Ay GEO Dergisindeyim

 GEOdergisiAralık-KahramanUgurlu
Bu ay GEO dergisinde Blogger’lara yönelik güzel bir haber yayınlandı. Benim de içerisinde olduğum blog yazarları ile “Blog” ve “blogger”lık kavramının şimdisi ve geleceği hakkında çok güzel bir röportajlar dizisi. Ben de röportaj kısmında dergiye sığamayan kısımları ile soru ve cevapları burada yayınlamak istedim. iOS cihaz kullanıyorsanız derginin dijital versiyonunu da indirebilirsiniz.
.
M. İrem Afşin röportajlarında, Türkiye’nin önde gelen blogger’ları ile kendi hikayelerini, takipçilerinin etkilerini, sosyal mecra kaynaklı hiç tanımadıkları insanlardan öğrendiklerini ve blogları ile ayna tuttukları geleceği konuştu. Bebeklerden geziye, teknolojiden modaya farklı çerçeveleri olsa da ortaya çıkan tablo, bir yapbozun birbirini tamamlayan parçaları kadar net: Hayat, paylaşıldıkça daha güzel!”
Neden blog? Blog yazmaya başlama nedeniniz bir yana, blogunuzun ilk günden bugüne hikayesini anlatır mısınız? Sizce sizin blogunuzu aynı konu başlığı altındaki diğer bloglardan ayıran en önemli 3 özellik nedir?
Blog yazmak hakkında “neden” sorusunun en net cevabı “kendi fikrini anlatabilmek” olduğunu düşünüyorum. Her hangi bir konuda kendi görüşlerinizi, fikirlerinizi ve özellikle tecrübelerinizi “özgürce” ve her hangi bir kontrole maruz kalmadan yayınlayabilmek bu işin kilit noktası. Yeni medyanın bir kolu olan “Blog” ise kişisel medyanız konumunda. Benim blog yazmaya başlamam, kurcaladığım teknolojik cihazların püf noktalarını, neyin nasıl yapıldığı gibi konularda tecrübelerimi aktarmak istememle oldu.
Blog yazmaya başladığınızda ve devamında harika bir güç ediniyorsunuz; “araştırma” gücü. Yazmak istediğiniz konuda her şeyi bilemezsiniz ya da her an güncel kalamazsınız. Dünyanın gelişimi hele ki teknoloji konusundaki gelişimleri anında takip etmeniz çok zor. İşte bu noktada blog yazmanın size sağladığı “araştırma” gücü devreye giriyor, sizi zorluyor, doğru ve güncel bilgiye ulaşabilmeniz için. Çünkü okurlarınızın sizden istediği budur. Doğru, güncel bilgiye sizin gözünüzle bakmak, fikirlerinizi, tecrübelerinizi öğrenmek isterler. Ben de kendi blogumda bunlara dikkat ediyorum. İyice araştırıyorum, doğru bilgilere ulaşmaya çalışıyorum. Kendi görüşlerimi de ekleyerek özgün yazılar yazmaya çalışıyorum. Kendi sayfamda kendi fikrim olmayan hiç bir şeyi yazmıyorum. Bence yazılmamalı da…
Sizce blog yazmak bir “meslek/iş” mi? Bir blog sadece yazmak ve paylaşmaktan öte nasıl bir iş dalı haline gelir?
Blog yazmanın meslek veya işiniz haline gelmesi belirli aşamalara tabi. Bunların başında okumaya değer özgün içerik üretilmesi geliyor. İkinci aşama ise okuyucularınıza sadık ve saygılı olmanız geliyor. Son aşama olan ürettiğiniz içerikten para kazanma ve meslek haline gelme kısmı ise zamanın ve okuyucularınıza olan sadakatinizin bir getirisi olarak kendiliğinden geliyor. Buna bir çok arkadaşımı örnek verebilirim. Bakın dünyada blog sayfalarının sadece %85’i belirli aralıklarla sürekli güncelleniyor. Ve emin olun parayı kazanan kesimin büyük kısmı o %15’in içinde.
Okumaya değer içerikten kastım, tamamen kendi fikirlerinizden oluşan yazılardır. Blogger kavramını neredeyse en çok yaralayan unsurların başında içerik hırsızlığı geliyor. Hemen her konuda olduğu gibi blog yazmak konusunda da bilinen, etik, daha da doğrusu ahlak kurallarının geçerli olduğunu düşünüyorum. İçeriği kendinizin üretmesi bunların en başında geliyor. Kendi tecrübelerinizi, fikirlerinizi yazmalısınız.
Bu noktada ajans ve markaların farklı tercihleri, istekleri olabiliyor. Örneğin test için gelen bir cihazı beğenmiyorum ve beğenmedim diye yazıyorum. Marka bir daha bana cihaz göndermiyor. Marka ve ajansların kendi ürünleri hakkında beğeni yazıları beklemeleri mantıklı görünse de işin vardığı yer “reklam”dan öteye geçemiyor ne yazık ki…
Başta da dediğim gibi kendi okurlarım benim kendi fikirlerimi okumak için bana geliyorlar. Markanın veya ajansın bana söyletmek istediklerini değil. Daha da eleştirel olursam, marka ve ajansların “blogger” kavramından anladıkları bu olmamalı…
Sosyal mecra ve blogların kamuoyu ve toplumsal etkisine nasıl bakıyorsunuz? Sizce geleneksel ana akım mecralar etkisini kaybediyor mu? (evet/hayır ise, biraz açıklar mısınız?) Siz de blogunuzla bir değişim yarattığınızı düşünüyor musunuz?
Sosyal medya, sesini duyurmak isteyenlerin en hızlı ve en kolay ulaşabildikleri mecra. Siz de görmüşsünüzdür, twitter akışınızda günde bir çok defa kan anonsu geçer. Bir kişinin bile bu mesajı görüp kan vermeye gitmesinin değerini hasta olan kişiye sorabilirsiniz ancak. Sadece sağlık alanında değil, bir çok alanda sesinizi topluma ve kamuoyuna aktarabilmenizi sağlayan bir araç sosyal medya. Fakat sosyal medyanın sağladığı hız ve etkileşimin büyük bir dezavantajlı yönü de var. O da bilgi kirliliği ve dezenformasyon. Toplumu ilgilendiren bir olayda bir anda binlerce yalan yanlış bilgi ve binlerce sahte fotoğraf çıkıyor ortaya. Sosyal medya kullananlar da bu bilgileri doğrulamakta zorlanabiliyorlar. İşte tam bu noktada bence devreye geleneksel medyanın önde gelenleri girmeli. Yani geleneksel medya dediğimiz unsurlar, sosyal medya üzerinde dönüp duran haberleri araştırdıktan ve doğruladıktan sonra kendi hesapları üzerinden doğru ve güncel bir halde yayınlamalılar.
Geleneksel medyayı görsel ve yazılı diye ikiye ayırırsak, gazetelerin günümüz sinemaları gibi olduğunu düşünüyorum. Hala farklı bir tadı, farklı bir okuyucu kitlesi var. Sabah tabletinden okuduğu yazıları önüne geçen gazetede okuyan bir çok kişi var. Ayrımı şöyle yapsak yanlış olmaz sanırım; sosyal medya olay ve haberlere hızlı ulaşım aracı, geleneksel medya ise olay ve haberlerin detaylarına ulaşım aracı.
Kendime bakacak olursam, ben blog yazılarımı az öz yazmaya çalışıyorum. Bir gün bir kafede, kafamdaki bir blog yazısını bitirdiğimde aradan 6 saat geçmişti. Yazıdaki detayların araştırılması, doğrulanması, denenmesi, linklerin hazırlanması vs. vs… Ama sonrasında aldığım mailler bütün o çalışmaya değer olduğunu gösterdi bana. En büyük motive kaynağıdır aldığınız yorumlar, mailler…
Özgün içerik üretmek zor bir iş ama emin olun bütün blog yazarlarının en büyük keyfidir, birilerine faydalı olabilmek duygusu. Bu sadece teknoloji konusunda değil, yaptığınız bir yemeğin tarifine gelen yorum da aynı keyfi verir, gezdiğiniz yer hakkında yazdığınız yazıya gelen yorum da…
Blog yazmaya başladığınız günden bugüne kadar aklınızda kalan, sizi çok etkileyen bir anınızı ve en farklı takipçi tepkisini paylaşır mısınız?
Sanırım blog yazdığım sürece en mutlu olduğum anlardan biriydi. Bir kafede oturmuş telefonumu kurcalıyordum, ön tarafta oturan iki kişiden biri kalkıp yanıma geldi ve “Merhaba Kahraman bey, yazılarınızı okuyorum, sayenizde iPhone zil sesi yapmayı becerdim, çok sağolun…” dedi. Bir an şaşırdım, gerçekten mi diye sordum. Arkadaşını da çağırıp yanıma oturdular. Okudukları bir iki yazımdan ve dinledikleri radyo yayınımdan bahsettiklerinde hem şaşkın hem de çok mutluydum. İşte o an, faydalı olduğunuzu ve birilerinin sizi takip ettiğini görüyorsunuz. Ve bu düşünceler sizde yaptığınız işe devam etme baskısı oluşturuyor (ki bu güzel bir şey).
Yine bir yazı yazmıştım ve bir markanın Türkiye’de açılan ilk mağazasının fotoğraflarını da çekmiştim. Yazıyı mağazanın açılmasına 3-4 gün önce yayınlamıştım. Mağazanın açıldığı gün Japon ve Fransız haber sitelerinde, açılan mağazanın haberlerini, benim fotoğraflarımın ismimi de vererek kullanıldığını gördüğümde bayağı şaşırmıştım.
Bir de yaptığım radyo programlarıma yönelik aldığım tatlı-sert bir yorumdan bahsedeyim. Radyo podcast yayınlarımı günlük koşuşturmacadan devamlı yapamıyorum. Arayı açtığım oluyor. Bir gün bir takipçim twitter’dan “radyo programı vardı ne oldu?” diye sordu, ben de “haklısınız koşturmacadan ihmal ediyoruz” dediğimde, “zaten çok az kişi yapıyor, siz bari bırakmayın!” demesi beni çok mutlu etmişti.
Sizce blogunuz beş yıl sonra nerede/nasıl olacak? Sizce blogger dünyası beş yıl sonra nerede/nasıl olacak?
Şahsen kişisel blogum için devamlılığı sağlamak en önemli amacım. 5 yıl sonra geriye bakıp düşündüğümde şu konuda doğru yazmışım, bu cihazı iyi incelemişim, şu konuda güzel bir radyo yayını yapmışım diyebiliyorsam benim için yeterli olur. Şimdi bile 2-3 yıl öncesine baktığımda yaptığım radyo yayınlarının hala dinleniyor olmasına seviniyorum. Ben blog yazmaya ek ve destek olarak haftanın belirli günlerinde, internet üzerinden canlı radyo yayınları yapıyorum. Konuklarımla güncel konularda bir çok soruya cevap arıyoruz, tartışıyoruz, irdeliyoruz. Sonra konuşulan konular ve detaylarla harika bir blog yazısı çıkıyor.
Şahsen benim işim incelemek, kurcalamak, artılarını ve eksilerini çıkararak okuyucularıma karar verebilecekleri bilgiler sunmak. 5 yıl sonra bu konuda referans olabilmek benim için yeterli olacaktır.
Blog dünyasına bakarsak, bu dünyada kalıcı olanları ürettikleri içerikler belirleyecek. Dünyadaki blog yazarlarının, %70’i Kuzey Amerika ülkelerinde, %20’si Avrupa Birliği ülkelerinde. Türkiye’nin de aralarında olduğu kalan kısım ise %10… Yani ülkemizde henüz ve hala yeterli ilgiyi ve değeri görebilmiş değil. Ama ümitsiz değilim. Günümüzden 5-6 yıl geriye baktığımızda basit bir blog olarak yoluna başlayan ama şimdilerde büyük şirket haline gelmiş bir çok örnek blog görebilirsiniz.
Yani özet geçersem; özgün, devamlı ve tarafsız içerik blog yazarları için başarının anahtarıdır.
——
Fotoğraflarımızı Ali Fuat Karasu çekti. Harika kareler yakalamış, bazılarını burada da paylaşmak istedim.

Similar Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.